Evrendeki fizik kurallar
Büyük Patlama’nın ardından ortaya çıkmıştır. Bu kurallar bugün modern
fiziğin kabul ettiği “dört temel kuvvet” çevresinde toplanır. Bu
kuvvetler evrendeki bütün düzeni ve sistemi oluşturmak için Büyük
Patlama’dan hemen sonra, ilk atom altı parçacıkların oluşumuyla birlikte
ve özel olarak belirlenmiş zamanlarda ortaya çıkmışlardır. Atomlar,
yani madde evreni, ancak bu kuvvetlerin etkisiyle var olabilmiş ve
evrene çok düzenli bir tasarımla dağılmışlardır. Bu kuvvetler yerçekimi
kuvveti olarak bildiğimiz kütle çekim kuvveti, elektromanyetik kuvvet,
güçlü nükleer kuvvet ve zayıf nükleer kuvvettir. Bunların hepsi
birbirinden farklı şiddete ve etki alanına sahiptir. Güçlü ve zayıf
nükleer kuvvetler sadece atomun yapısını belirlerler. Diğer iki kuvvet,
yani yerçekimi ve elektromanyetizma ise, atomların arasındaki ilişkiyi
ve dolayısıyla tüm maddesel objeler arasındaki dengeyi belirlerler.
Yeryüzündeki bu kusursuz düzen, bu kuvvetlerin çok hassas değerlerinin
bir sonucudur. İlginç olan ise bu kuvvetlerin birbirleri ile
karşılaştırıldıklarında ortaya çıkan tablodur. Çünkü Big Bang sonrasında
ortaya çıkan ve evrene dağılan maddeler, aralarında uçurumlar olan bu
kuvvetlere göre belirlenmiştir. Bu kuvvetlerin farklı değerlerini
birbirlerine oranla şöyle gösterebiliriz:
|
Bu temel kuvvetler, mükemmel
bir güç dağılımı ile madde evreninin oluşmasına imkan verirler.
Kuvvetler arasındaki bu oran o kadar hassas bir denge üzerine kuruludur
ki, ancak ve ancak bu oranlarla parçacıklar üzerinde gereken etkiyi
yapabilirler.
1. ÇEKİRDEKTEKİ DEV GÜÇ: GÜÇLÜ NÜKLEER KUVVET
Çevremizde gördüğümüz her
şeyin, kendimiz de dahil olmak üzere atomlardan oluştuğunu ve bu
atomların da pek çok parçacıktan meydana geldiğini biliyoruz. Peki bir
atomun çekirdeğini oluşturan tüm bu parçacıkları bir arada tutan güç
nedir? İşte çekirdeği bir arada tutan ve fizik kurallarının
tanımlayabildiği en şiddetli kuvvet olan bu kuvvet, “güçlü nükleer
kuvvet”tir.www.atommucizesi.com
Bu
kuvvet atomun çekirdeğindeki protonların ve nötronların dağılmadan bir
arada durmalarını sağlar. Atomun çekirdeği bu şekilde oluşur. Bu
kuvvetin şiddeti o kadar fazladır ki, çekirdeğin içindeki protonların ve
nötronların adeta birbirine yapışmasını sağlar. Bu yüzden bu kuvveti
taşıyan çok küçük parçacıklara Latince’de “yapıştırıcı” anlamına gelen
“gluon” denilmektedir. Bu yapışmanın şiddeti çok hassas ayarlanmıştır.
Bu yapıştırıcının kuvveti protonların ve nötronların birbirlerine
istenilen mesafede bulunmalarını sağlamak için özel olarak tespit
edilmiştir. Söz konusu kuvvet biraz daha yapıştırıcı olsa protonlar ve
nötronlar birbirlerinin içine geçecek, biraz daha az olsa dağılıp
gideceklerdi. İşte bukuvvet Büyük Patlama’nın ilk saniyelerinden beri
atomun çekirdeğinin oluşması için gerekli olan yegane değere sahiptir.
Güçlü nükleer kuvvetin açığa
çıktığı zaman ne kadar büyük tahrip gücü olduğunu bize Hiroşima ve
Nagazaki’deki tecrübeler göstermiştir. İlerleyen bölümlerde daha
ayrıntılı olarak inceleyeceğimiz atom bombalarının bu denli etkili
olmasının tek sebebi atom çekirdeğinde saklanan bu gücün açığa
çıkmasıdır.
2. ATOMUN EMNİYET KEMERİ: ZAYIF NÜKLEER KUVVET
Şu an yeryüzündeki düzeni
sağlayan en önemli etkenlerden biri de atomun kendi içinde dengeli bir
yapıya sahip olmasıdır. Bu denge sayesinde maddeler bir anda bozulmaya
uğramaz ve insanlara zarar verebilecek ışınları yaymaz. Atom bu
dengesini çekirdeğindeki protonlarla nötronlar arasında var olan”zayıf
nükleer kuvvet” sayesinde elde eder. Bu kuvvet özellikle içinde fazla
nötron ve proton bulunduran çekirdeklerin dengesini sağlamada önemli bir
rol oynar. Bu dengeyi sağlarken gerekirse bir nötron protona
dönüşebilir.
Bu işlem sonucunda
çekirdekteki proton sayısı değiştiği için, artık atom da değişmiş,
farklı bir atom olmuştur. Burada sonuç çok önemlidir. Bir atom
parçalanmadan, başka bir atoma dönüşmüş ve varlığını korumaya devam
etmiştir. İşte bu şekilde de canlılar kontrolsüz bir şekilde çevreye
dağılıp insanlara zarar verecek parçacıklardan gelebilecek tehlikelere
karşı adeta bir emniyet kemeri gibi korunmuş olur.
3. ELEKTRONLARI YÖRÜNGEDE TUTAN KUVVET: ELEKTROMANYETİK KUVVET
Bu kuvvetin keşfedilmesi
fizik dünyasında bir çığır açtı. Her cismin kendi yapısal özelliğine
göre bir “elektrik yükü” taşıdığı ve bu elektrik yükleri arasında bir
kuvvet olduğu öğrenilmiş oldu. Bu kuvvet zıt elektrik yüklü
parçacıkların birbirini çekmesini, aynı yüklü parçacıkların da
birbirlerini itmelerini sağlar. Bu sayede bu kuvvet atomun
çekirdeğindeki protonlarla çevresindeki yörüngelerde dolaşan
elektronların birbirlerini çekmelerini sağlar. İşte bu şekilde atomu
oluşturacak iki ana unsur olan “çekirdek” ve “elektronlar” bir araya
gelme fırsatı bulurlar.
Bu kuvvetin şiddetindeki en
ufak bir farklılık elektronların çekirdek etrafından dağılmasına ya da
çekirdeğe yapışmasına neden olur. Her iki durumda da atomun, dolayısıyla
madde evreninin oluşması imkansız hale gelir. Oysa bu kuvvet ilk ortaya
çıktığı andan itibaren sahip olduğu değer sayesinde çekirdekteki
protonlar elektronları atomun oluşması için gereken en uygun şiddette
çeker.
4. EVRENİ YÖRÜNGELERDE TUTAN KUVVET: YERÇEKİMİ KUVVETİ
Bu kuvvet algılayabildiğimiz tek kuvvet olmasına rağmen, aynı zamanda da
hakkında en az bilgi sahibi olduğumuz kuvvettir. Yerçekimi olarak
bildiğimiz bu kuvvetin gerçek adı “kütle çekim kuvveti”dir. Şiddeti
diğer kuvvetlere göre en düşük kuvvet olmasına rağmen, çok büyük
kütlelerin birbirini çekmelerini sağlar. Evrendeki galaksilerin,
yıldızların birbirlerinin yörüngelerinde kalmalarının nedeni bu
kuvvettir. Dünyanın ve diğer gezegenlerin Güneş’in etrafında belirli bir
yörüngede kalabilmelerinin nedeni de yine yerçekimi kuvvetidir. Bizler
bu kuvvet sayesinde yeryüzünde yürüyebiliriz. Bu kuvvetin değerlerinde
bir azalma olursa yıldızlar yerinden kayar, dünya yörüngesinden kopar,
bizler dünya üzerinden uzay boşluğuna dağılırız. En ufak bir artma
olursa da yıldızlar birbirine çarpar, dünya güneşe yapışır ve bizler de
yer kabuğunun içine gireriz.
Tüm bunlar çok uzak
ihtimaller olarak görülebilir, ama bu kuvvetin şu an sahip olduğu
şiddetinin dışına çok kısa bir süre dahi çıkması, bu sonlarla
karşılaşmak için yeterlidir.
|
Yerçekiminin olmadığı bir ortamda ancak özel düzenekler kullanılarak belli bir süre kalınabilir. Çünkü canlılar ancak yerçekiminin var olduğu bir sistemde hayatını devam ettirebilir. |
Bu konuda araştırma yapan
bütün bilim adamları bahsettiğimiz temel kuvvetlerin büyük bir özenle
tespit edilmiş olmasının, evrenin varlığı için vazgeçilmez olduğunu
kabul etmektedir.
Ünlü moleküler biyolog Michael Denton, Nature’s Destiny: How the Laws of Biology Reveal Purpose in the Universe (Doğanın Kaderi:
Biyoloji Kanunları Evrendeki Amacı Nasıl Gösteriyor) adlı kitabında bu gerçeği şöyle vurgular:
Eğer yerçekimi kuvveti bir trilyon kat daha
güçlü olsaydı, o zaman evren çok daha küçük bir yer olurdu ve ömrü de
çok daha kısa sürerdi. Ortalama bir yıldızın kütlesi, şu anki
Güneşimiz’den bir trilyon kat daha küçük olurdu ve yaşama süresi de bir
yıl kadar olabilirdi. Öte yandan, eğer yerçekimi kuvveti birazcık bile
daha güçsüz olsaydı, hiçbir yıldız ya da galaksi asla oluşamazdı. Diğer
kuvvetler arasındaki dengeler de son derece hassastır. Eğer güçlü
nükleer kuvvet birazcık bile daha zayıf olsaydı, o zaman evrendeki tek
kararlı element hidrojen olurdu. Başka hiçbir atom oluşamazdı. Eğer
güçlü nükleer kuvvet, elektromanyetik kuvvete göre birazcık bile daha
güçlü olsaydı, o zaman daevrendeki tek kararlı element, çekirdeğinde iki
proton bulunduran bir atom olurdu. Bu durumda evrende hiç hidrojen
olmayacak, yıldızlar ve galaksiler oluşsalar bile, şu anki yapılarından
çok farklı olacaklardı. Açıkçası, eğer bu temel güçler ve değişkenler şu
anda sahip oldukları değerlere tamı tamına sahip olmasalar, hiçbir
yıldız, süpernova, gezegen ve atom olmayacaktı. Hayat da olmayacaktı.
Michael Denton, Nature’s Destiny:How The Laws of Biology Reveal Purpose
in the Universe, The New York: The Free Press,1998, s.12-13
Ünlü fizikçi Paul Davies ise, evrendeki fizik
yasalarının bu tespit edilmiş ölçüleri karşısındaki hayranlığını şöyle
ifade eder:Ve insan kozmolojiyi araştırdıkça, inanılmazlık giderek daha
belirgin hale gelir. Evrenin başlangıcı hakkındaki son bulgular,
genişlemekte olan evrenin, hayranlık uyandırıcı bir hassasiyetle
düzenlenmiş olduğunu ortaya koymaktadır. Paul Davies, The Accidental
Universe, Cambridge: Cambridge University Press, 1982, Önsöz.
|
Tüm evrende bu temel
kuvvetlerin üzerine kurulmuş üstün bir tasarım ve kusursuz bir düzen
hüküm sürmektedir. Bu düzenin Sahibi elbette her şeyi kusursuzca yoktan
var eden Allah’tır. En küçük kuvvetle yıldızları yörüngelerinde tutan,
en şiddetli kuvvetle küçücük atomun çekirdeğini kaynaştıran alemlerin
Rabbi olan Allah’tır. Bütün kuvvetler O’nun koyduğu “ölçü”lere göre
hareket eder. Allah evrenin yaratılışındaki düzene, “belli bir ölçüyle”
hesaplanmış dengelere bir Kur’an ayetinde söyle dikkat çekmiştir:
Göklerin ve yerin mülkü O’nundur; çocuk edinmemiştir. O’na
mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli
bir ölçüyle takdir etmiştir. (Furkan Suresi, 2)
KURAN’DAN İŞARETLER
Biz yeryüzünü bir toplanma yeri kılmadık mı? (Mürselat Suresi, 25)
Yukarıdaki ayette “toplanma yeri” olarak çevrilen “kifaten” kelimesi,
“canlıların, meskenlerinde toplanıp himaye edilmeleri, barınmaları;
canlı ve cansızların toplandıkları yerler; üzerinde şeyler yığılan;
toplanan yer” anlamlarını taşımaktadır. Yeryüzünün bir “toplanma yeri”
olduğunu bildirmek için kullanılan bu kelime -kifaten- Arapça’da
“kefete” kökünden türetilmiştir ve “toplamak, kendine çekmek,
kucaklamak” anlamlarına gelmektedir.Bilindiği gibi yeryüzü, yerçekimi kuvveti etkisiyle insanları ve üzerinde barındırdığı tüm canlı ve cansız varlıkları merkezine doğru çekmektedir. Ayette geçen “kendine çekmek” fiili ile yeryüzünün bu çekim kuvvetine bir yönüyle işaret ediyor olması muhtemeldir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Dünya üzerinde hayvanları, bitkileri, insanları ve diğer tüm varlıkları kendine doğru çeken yerçekimi sayesinde, insanların yere basmaları, cisimlerin uçmadan kondukları zeminde durmaları, atmosferin dağılmadan Dünya’yı çevrelemesi, yağmurun yeryüzüne düşmesi mümkün olur.
Tarihteki en büyük bilim adamlarından kabul edilen Isaac Newton yerin bu özelliğini araştırmış ve 1687 yılında ilk kez Philosophiae Naturalis Principia Mathematica (Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri) adlı eserinde yerçekiminden söz ederek, tüm zamanların en büyük bilimsel keşiflerinden birini yapmıştır. Hatta, Newton’un yerçekimi kuvvetinden bahsederken kullandığı Latince “attraere” kelimesi de, “çekme, biraraya getirme” anlamını taşımaktadır.
Ancak 17. yüzyılda tanımlanan Dünya’nın dört büyük kuvvetinden birisine, Kuran’da dikkat çekilmesi, Kuran’ın Allah’ın Katından indirildiğinin delillerinden sadece biridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder